Bir masalda mı dinlemiştim ilk yoksa küçükken mahallemizde yaşlı bir teyzenin dilinden mi duymuştum tam hatırlayamıyorum ama görüntü çok net aklımda. Kış için özene bezene hazırladığı turşu, reçel, salça kavanozlarını tek tek sapanla kıran torununa bağıran bir kadın: “Şimdi görürsün sen, seni hele bir elime bir geçireyim ölümlerden ölüm beğen” deyip o iki büklüm haliyle afacan ve bir o kadar da yaramaz çocuğun peşinden koşuyordu.
“Ölümlerden ölüm beğenmek.” Ölümlerin içinden elma armut seçer gibi ölüm beğenilebilir miydi ki hiç?
Bunun bir tehdit olduğunu, “öyle şeyler edeceğim ki sana, sunduğum seçeneklerin hepsi birbirinden beter olacak!” gibi bir anlama geldiğini hiç bilmiyordum.
Çocukluk işte. O aklımla ölen kişileri sıra sıra musalla taşına benzer bir şeyin üzerine yatırıyor ölme sebeplerini de önlerinde yazan bir kağıtta olduğunu düşünüp önüme diziyor ve içlerinden hangisi daha iyi olabilir acaba, hangisi beğenilebilecek bir ölüm diye hayal etmişliğim var biliyor musunuz?
Köy ortamında en çok duyduğum ölümler; elma toplarken arı sokmasıyla hayatını kaybeden Fevziye Teyzenin ölümü; hamamda kaygan mermerin üstünde dengesini kaybedip düşen Mehmet Amcanın ölümü; babamın dedesinin uykusunda yakalandığı ölümü; karşımızdaki inşaatta çalışan ismini bilmediğim ustanın iş kazası sonucu ölümü.
Bu kadar. Ben en çok bunları duymuştum çocukken. Ölen insanların ölümle ilgili bu kadarcık bilgileri vardı zihnimde. O yüzden ola ki bana böyle bir seçenek sunulsa en çok bunları sıralayabilmek gelirdi aklıma.
Size de öyle oldu mu hiç? Aslında gerçeklikle hiç ilgisi olmayan, deyim olduğunu ancak büyüdüğümüzde anlayacağımız bazı kelimeleri, çocukken aklımıza geldiği ilk şekliyle hayal ettiniz mi hiç?
Büyüdüm ve deyimin gerçek anlamını öğrenmiş olsam da şimdiki aklımla size bir şey diyeceğim çocuklar, ben bugün ölümlerin içinden bir tane ölüm beğendim. Sakın bana kızmayın ya da beni yanlış anlamayın niyetim size “ölüm” gibi soğuk bir kelimeyi anlatmaya kalkışmak değil. Eminim ölümün ne olduğunu siz de biliyorsunuzdur. Ben size “şehit kimdir?” onu anlatacağım.
Çok ileri bir teknolojinin olduğu çağda yaşamak maalesef silahların daha hızlı üretimini kolaylaştırıyor. Bu, savaşların, soykırımların, zulümlerin daha da artması anlamına geliyor. Ve ne yazık ki hala vatanını korumak uğruna ölenlerden, Allah yolunda acımasızca öldürülen Müslüman kardeşlerimizden durmadan haberler gelmeye devam ediyor. Biz elbette ki dualarımızla, halimizle, duruşumuzla, onlara desteğimizi esirgemiyoruz ama, bir yandan da orada kanıyla, canıyla, malıyla her şeyini ortaya koymuş olan kardeşlerimizin haline, hayatlarını kaybetmelerine çok üzülenlerin olduğunu duyuyoruz.
Burada düzeltilmesi gereken küçük bir ayrıntı var bana kalsa. Üzülmek değil de özenmek gerek bence arkadaşlar. Ölmeye özenilir mi hiç demeyin; bu benim ya da başka bir yazarın değil, bu Allah’ın vaadi, bizzat onun sözü diye bu kadar rahat söylüyorum.
Niye biliyor musunuz?
Rabbimiz Allah diyor ki... “Onlar şehit, Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölü demeyiniz. Zira onlar diridirler fakat siz bunu anlayamaz, idrak edemezsiniz.” (Bakara Suresi, 154. ayet)
Diyeceğim şu ki, şehitlik; öleni onore etmek, ölenin ailesinin acısını azaltmak, en azından bir hiç uğruna ölmediğine kendilerini inandırmaya çalışmaktan öte bir şey.
Şehit, şahit kelimesiyle aynı kökten; tarihe tanıklık eden, tarihe not düşen anlamına gelir. Az şey midir bu düşünsenize? Şehit belki de ölüm kelimesinin en güzel süsüdür. Şehit kelimesi ölümü, ölü isminin önüne gelince akla gelen bütün kötü, üzüntülü düşünceleri kaldırıp atar. Bir sürpriz barındırır içinde. Çünkü bir müjde vardır bu sözün içinde. Ne mutlu bilincine vararak şehit olabilene!
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız