“Şimdi elindeki o ekranı yavaşça yere bırak ve teslim ol! Korkma, benden sana zarar gelmez.”
Bu cümle size de bilindik polisiye dizilerini hatırlatmadı mı? Ben, bir polis değilim, amacım da bir suçluyu bulmak değil. Sadece sizlere “kitab”ı baştan anlatmak istiyorum. Bunun için de her şeyden önce aramıza giren internet adındaki kara kedinin icabına bakmamız gerek. Teknolojiyi hiç kullanmayalım da demiyorum. Eskiden olsaydı bir kelimenin ekini, kökünü araştırmak için koca koca sözlükleri, etimoloji kitaplarını önüme yığardım. Şimdiyse teknoloji sayesinde işlerimi daha kısa sürede hallediyor, artık bilgiye daha kısa sürede ulaşıyorum.
Normalde,“kitap” kelimesi Arapça ke-te-be kökünden gelir; “yazılı şey”, “belge” anlamında kullanılır, diyerek anlatmaya başlardım ama bundan önce kitap okunma oranının azlığı ile ilgili edindiğim bilgiler çok ciddi olunca acilen toplanıp bu duruma el atmamız lazım diye düşündüm. Mesela sebeplerin en başında daha konuşmayı bile bilmeyen küçücük çocukların elinde ekranlar var. Bu önü alınmaz gerçekle madem baş etmek istiyoruz öyleyse şartları eşitleyelim; televizyon, bilgisayar tablet vs. gibi şeylere ulaşma kolaylığını kitaplara da tanıyalım. Misal telefon bir el uzantısı mesafesindeyse kitaplara ulaşmak da o kadar kolay olsun diye gözümüzün göreceği yerlere kitaplar bıraksak, ister uzun olsun isterse kısa yolculuklarımız için çantalarımızda bir kendimiz için, bir de başkası için okuma kitapları bulundursak? Güzel olmaz mı? Kitap için okunma süresi koyuyorsak aynı süre koyma alışkanlığımız teknolojik ürünler için de geçerli olsun. Ne dersiniz?
Bakmayın siz çoğunlukla “Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?” sorusuna “Kitap okurum.” cevabının verilmesine… Bu soru da cevabı da çok eskidi artık.
Kitap okumak, ne boş vakitlerin işidir ne de sadece uyumadan önceye bırakılan bir eylemdir. Hatta kitap, uyumayı değil uyanık olmayı çağrıştırmalı. Haksız mıyım?
Öyle müzik dinlemek, yürüyüş yapmak, balık tutmak gibi bir şey değildir ki bir hobi listesinde yeri olsun. İllaki bir eylemle anılması gerekiyorsa yemek yemek, su içmek, nefes almakla anılması lazım.
Kitap, hayatımızın merkezinde olmalı, kıyısında köşesinde değil.
Hem kapı çalmak, hem kapıların açılması gibidir kitap okumak. Bir yere misafir olmak gibi... Yorgun olunca dinlenmek için, gezmeye meraklıysanız yeni yerler keşfetmek için vardır o.
“Kitaplar sessiz öğretmenlerdir.” Okula, sıraya, masaya ihtiyaç duyurmayan öğretmenler...
Bazen de yol gösterici bir kaptan, yolunu kaybetmiş olana şaşmaz bir pusula, bazen de arayıp bulmasını bilen için hikmetle dolu bir define...
Canınız bir şeye mi sıkıldı, ilaç gibidir kitap. Yemeklerden önce de olur, sonra da hiç fark etmez. Birkaç sayfa kitap okuyarak eminim, bir anda kafanız dağılacaktır. Tolstoy “Hiçbir üzüntüm yoktur ki, yarım saat kitap okumakla geçmesin.” diye boşuna dememiş.
Her yazar, başka bir tanımlamış kitabı. Kimi “Biletsiz bavulsuz bilmediğiniz bir yolculuğa çıkmaktır.” demiş kimi de “Gerçek hayatta olamayacağını bildiğiniz şeyleri anlık görmektir, büyü gibi bir şeydir.” diye ifade etmiş. Hepsine azar azar hak vermemek elde değil çünkü kitap okurken bir değil binlerce dünyayı hayal eder, öğrenir; anlatılan yerleri, insanları görmek istersiniz.
Büyükler, kitap okumayı, aldığımız gıdalardaki vitaminler gibi düşünüp size ne fayda sağladığını söylemenizi isteyebilirler. Kitapların bilgi verdikleri doğrudur ama aynı zamanda kitap size kocaman bir oda, rengârenk bir bahçe, cıvıl cıvıl bir park, masmavi bir gökyüzü, bambaşka bir dünya sunar.
Kitap okumak insanlarla zihinsel bağ kurmanın bir başka yoludur ayrıca. Dünü bugüne, geçmişi yarına bağlayan bir köprüdür. Bu yüzden kitaplarda gezi, serüven, düş, gerçek ne ararsanız bulunur.
Aslında bütün okuduğumuz ve okuyacağımız kitaplar, bizi Yaratan Rabbimizden, tek tek herbirimize bir mesaj olarak gönderilen Kur’an-ı Kerîm’i okumak ve anlamak için bir vesile, bir aracıdır.
Sesini Yükselt!
Haydi sen de alttaki alanına "kitap" ile ilgili düşüncelerini yaz ve arkadaşlarınla paylaş. Acaba yazdıklarını beğenecekler mi?
Yorum yapabilmek için giriş yapınız