Sevgili arkadaşım selamunaleyküm! İçimizi kıpır kıpır yapan, gelişini çok sevdiğimiz bir dostu bekler gibi beklediğimiz, o dingin iklimiyle kalplerimizi sarıp sarmalayan Ramazan-ı Şerifimiz’in en büyük geleneklerinden biri olan pide kuyruğu oluşturma etkinliğine katıldın mı:) Biz bugün ilk defa çocuklarımla beraber katıldık. Hava buz gibiydi ama o bile işlemedi, upuzun kuyruğa hop, giriverdik. Bugünkü ilk görgü kuralımız pide kuyruğuyla alakalı! Nasıl mı? Hadi gel bakalım:
KUYRUKLARDA TAKİP MESAFESİ
Arkadaşım bilirsin İstanbul kocamaaan bir şehir. Böyle kalabalık şehirde insan sık sık bir kuyrukta buluveriyor kendini. Pide kuyruğu, otobüs kuyruğu, hastane kuyruğu, postane kuyruğu... Bu liste uzar gider.
Peki sence her şeyin bir usulü, erkânı olur da kuyruğa girmenin olmaz mı? Bal gibi olur. Daha önceki sayılarımızda kuyruğa kaynak yapmaktan bahsetmiştik. Daha doğrusu kuyruğa kaynak yapmamaktan:) Bugün de kuyruktaki takip mesafesi kuralından bahsedeceğiz. (Hazır bugün kuyruğa girmiş ve bu sorunu bir kez daha yaşamışken.)
Arkadaşım görgülü kuşlar kuyruğa girdiğinde önündekinin dibine girmezler, giremezler! Sırada beklerken önündeki kişiyle aranda biraz mesafe olmalıdır. Trafikte de aynı kural vardır, hiç duydun mu? “Takip mesafesi” denilir. İki aracın arasında belli bir miktar mesafe olmalıdır ki, öndeki araç aniden fren yaptığında arkadaki araç küt diye çarpmasın. Trafik güvenliği için böyle bir kural konulmuştur. Aynı şekilde kuyruktayken de kişiler arasında belli bir mesafe olmalıdır.
Peki sence neden? En önemli ve ilk sıradaki sebep tabi ki güvenliktir. Bi bu kadar önemli diğer sebep ise mahremiyettir. Mahremiyet senin için özel olan durumlar, özelliklerdir. Mesela evinin içi, hayatınla alakalı durumlar, sırların; bunların hepsi mahremindir. Herkesle paylaşmazsın. Yoldan geçen birini hop diye evine almazsın, di mi? Ona anneni, babanı, kardeşlerinle olan ilişkini, babanın maaşını anlatmazsın. Tıpkı bu şekilde vücudumuz da bizim mahremimizdir. Özel bölgelerimizi zaten biliyorsun; kimseye göstermememiz gerektiğini. Vücudumuza haddinden fazla yaklaşılmaması da en az onun kadar önemli. Biz de başkasına yaklaşamayız. Birine burnunuz birbirine değecek kadar yakın duramayız. İsterse karşımızdaki hemcinsimiz olsun, hiç farketmez.
Bu yüzden, arkadaşım, sen de lütfen ama lütfen bir sırada beklerken kimseye çok yakın durma ve kimsenin sana çok yakın durmasına izin verme. Bunu yapanı kibarca uyar, olur mu?
***
DUYMAZLIKTAN GELMEK
Arkadaşım ben toplu taşımayı çok kullanırım. Çocuklarımla sabah okula giderken yürürüz, çıkışta da otobüse bineriz. Okul çıkışlarında o otobüsün kalabalıklığını bi görsen... Otobüs değil konserve kutusu; tüm yolcular otobüsün içine basılmış sonra da havası alınmış gibi. Tahmin edersin ki böyle bir otobüste ayakta kalmak, vahşi bir ormanda hayatta kalmak gibidir.
Toplu taşımada belli başlı tipler olur. Mesela fıldır fıldır yer arayan tipler. Mesela oturmakta hiç gözü olmayan, ayakta gitmeyi seven tipler. Mesela ihtiyacı olan birini gördüğünde mutlulukla yerini paylaşan tipler. Mesela böyle birini görünce uyuma numarası yapan tipler:’)
Bizim bugünkü yazımızın konusu söylenileni duymazdan gelen tipler.
Sana bununla alakalı başımdan geçen bir şeyi anlatayım: Günlerden bir gün yine bindiğimiz otobüs konserve kutusuna dönüşmüşken bir tane hanımefendi kendine güvenli, rahatça tutunabileceği bir yer bulmuş idi. Onun adına ne mutlu, konserve kutusuna dönmüş bir otobüste rahat bir yer bulabilmek büyük nimettir. Fakat gelin görün ki bu yer otobüsün tam ortası idi. Yani bizim hanımefendi yolun tam ortasında durmuş, ne sağından geçilebiliyor ne solundan. İş bu kadarla kalsa yine iyi, arkadan da habire yeni yolcu binmez mi! Hanımefendi bulunduğu yerden kıpırdamamaya yemin ettiği için otobüsün ön kısmı iyice sıkışmaya başlarken ben dayanamadım ve o meşhur cümleyi kurdum: “Hanımefendi ilerler misiniz?”
Hanımefendi sanki o an orada değilmiş de paralel bir evrendeymişçesine beni duymazdan geldi. “Huoop sana diyorum” demedim tabi ki, peki içimden geçmedi mi? Yorum yok. Neyse efendime söyleyeyim, biz hâlâ o sıkışık halde olduğumuz içün hanımefendiye bu sözü tekrar etme ihtiyacı hissettim. Bu sefer biraz daha ayrıntı verdim ki daha iyi anlasın: “Hanımefendi ilerler misiniz, yolun ortasında durduğunuz için ilerleyemiyoruz, çok sıkıştı burası.”
Ne yaptı dersiniz? Bir iki etrafa bakındı sonra biraz kıpırdanır gibi oldu ama asla kenara çekilmedi. Onun tıkadığı kısmın arka tarafındaki yolcular da azalmıştı ilerlese biz de o cendereden kurtulacaktık ama ne çare, hanımefendi duymazlıktan gelmeye de yemin etmiş gibiydi. Sonrasında ben ite kaka yanından geçmek zorunda kaldım ve arkada daha ferah bir yer bulabildim.
Bu mini hikayeden de anlayacağın üzere bu çeşit bir duymazdan gelme berbattır arkadaşım, karşıdakini sinirden çatlatır, görgülü kuşlara da asla yakışmaz. Ki buradaki mesele sadece duymazdan gelmek de değil, işin içinde bencillik de var; ama o inşaallah başka yazıya.
Şimdilik Allah’a emanet ol, bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle!
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız