Sevgili arkadaşım selamünaleyküm! Nasılsın, iyi misin? İnşallah çook iyisindir, afiyettesindir. Bugün seninle yine iki görgü kuralımızı inceleyeceğiz, hazır mısın? Hazırsan buyur, başlayalım:
AĞIZ ŞAPIRDATMAMAK
Arkadaşım inan şu başlığı yazarken bile içim bir tuhaf oldu… O kadar sevmediğim bir şeydir ki anlatamam.
Biz harika bir yeme içme kültürüne sahibiz kıymetli arkadaşım. Aynı zamanda mutfağımız da çok zengin. Amerikan filmlerinde filan neler yediklerini görüyor musun? Hep hazır gıda; sağlıksız mı sağlıksız! E kötüsünü görünce de elimizdekinin kıymetini anlıyoruz. Kahvaltılarımız ayrı, çayların yanına yaptıklarımız ayrı, akşam yemeklerimiz ayrı… Elhamdülillah.
Yemeklerimizin zengin olmasının yanı sıra yemek kültürümüz de çok güzel. Mesela evlerimizdeki yeme alışkanlıklarımızı bir düşünelim. Mutlaka bir sofra kurulur değil mi? Ya yere ya masaya; şöööyle kocaman. Herkes başına toplanır, bazen tabakta kalan son yiyecekler için kardeşler arasında ufak arbedeler çıkar. Yemeğini tabağına alan odasına çekilip yemez yani. Bizim kültürümüzde yemek birlikte yenir. Hem çekirdek aile olarak birlikte yenir hem de konu komşumuzla, misafirimizle birlikte yenir.
Önceki yazılardan birinde Osmanlı döneminde ülkemize gelen yabancı seyyahların hatıratlarından Türklerin misafirperverliğiyle ilgili alıntılar yapmıştık, hatırlıyor musun? İnsanlar o zamanlarda, tabir caizse, misafir avına çıkarlarmış. Sofrada mutlaka misafir ağırlamak isterlermiş. Neden? Çünkü dinimizin teşvik ettiği bir şey; misafir ağırlamak çok sevaplı iştir.
Yemeklerimizin çeşitliliği haricinde böyle güzel sofra alışkanlıklarımız da var yani.
Şimdi böyle güzel bir iş yaptık; mis gibi yemeklerimizi pişirdik, misafirlerimizi soframıza buyur ettik, tam bu güzel âdetlerimizi yaşatırkeeen; SOFRADA ŞAPIR ŞUPUR YEMEYE BAŞLADIK. Hiç oldu mu?.. Misafirlerin iştahı dağlar tepeler aşıp kaçtı. Olacak iş değil arkadaşım! Çok ayıp çook!
Yaşlılar ya da fiziksel sorunu olanlar hariç; AĞIZ ŞAPIRDATARAK YEMEK YENİLMEZ. Bunu yaptığımızda yanımızdakileri çok rahatsız ederiz. Görgülü kuşlar ağızları kapalı, şap şup yapmadan yemeklerini yerler; kimseye de rahatsızlık vermezler.
***
“LÜTFEN İNENLERE ÖNCELİK TANIYINIZ”
Arkadaşım daha önce söyledim mi hatırlayamadım. Ben İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul kocaman bir şehir; her yer insan. Bu insanları şehrin bir yerinden bir yerine ulaştırmak ciddi bir mesele. Kalabalık bir şehir olduğu için hem araba trafiği çok hem de toplu taşıma araçları tıklım tıklım.
Ben toplu taşıma çok kullanırım, bilhassa da metroyu. Metrolar yerin altından, minik solucanlar gibi ilerledikleri için trafiğe takılmazlar. Bu yüzden de insanlar tarafından çok tercih edilir ve kalabalık olur. Metro perona gelip yavaşlamaya başladığında şu anons duyulur: “Lütfen inenlere öncelik tanıyınız.”
Bu uyarı sanki onlara yapılmamış gibi metronun içine hurra dalan çok insan olur. Onlar için tek önemli şey bir yere oturabilmektir, hedefe kilitlenmişlerdir ve paralel evrendelerdir; etraftakilerin farkına bile varmazlar. Bu insanlara bazen dövecek gibi, bazen huzursuz, bazen de anlamsız gözlerle bakarım ama bir faydasını görmedim açıkçası. Bazen “ya, bir inseydik biz önce?” derim; bunun da faydası olur mu bilmem ama en azından içimde kalmamış olur. Çünkü yanımda genelde iki oğlum olduğu için tostun içindeki peynir gibi ezilmişliğimiz çok olmuştur. Zor durumda kaldığım için de öfkelenirim haliyle.
Bir insanın, arkadaşım, toplu taşıma kullanırken de görgülü kuş olup olmadığı ortaya çıkar. İnenlere öncelik tanımak, birine “buyrun” deyip sıra vermek, yerimizi yaşlı ya da çocuklulara vermek de görgü kurallarındandır.
Sen de bunlara dikkat et olur mu? Kimseyi tost gibi ezmek istemezsen tabi. İstemezsin değil mi?
Bir dahaki sayıda görüşmek üzere!
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız