Tam İsabet!
Benim tanıdığım en keskin nişancı Cavide Hala’dır!
Rivayete göre daha çocukluğunda, tavuklarını rahatsız eden bir kart horozu, elli arşın mesafeden tek atışta, “Daha da iş görmez!” raporu almak üzere, SSK Hastahanesi’nin acil servisine göndermiştir...
Ko’dumu oturdan cinsten bu acayip kadının, yediği dayaklar toplanıp elektriğe çevrilse orta halli bir mahallenin enerji ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilecek olan oğlunu—hem de koşar vaziyette—salondan attığı terlik ile mutfak kapısının önünde, alnının çatısından mıhlayıp yere sermişliği vardır...
Nişancılık konusunda kime çektim bilmiyorum. Ama Cavide Hala’ya çekmediğim kesin!
Bütün askerliğim boyunca, atış talimlerinde hedefi bir kere vurabildim. Fakat acaba ben mi vurdum, yoksa bir başkası mı vurdu, onu da tam bilmiyorum...
Aman ne fark eder? Eminim ben de, kendiminki yerine başkalarının hedeflerini vuruyordum. Yoksa benimle birlikte, aynı anda ateş eden Nizamettin Çavuş, beş mermi ile, kendi hedefini yedi kere vurmayı nasıl becerecekti!?
Atıcı kısmısı iyi bilir, hedefi vurmak zordur; öyle kovboy filmlerindeki gibi değildir.
Hele hareket halindeki hedefi vurmak daha zordur...
Karada durup da suyun içindeki bir hedefi vurmak çok daha zordur...
Suyun içinde, yine suyun içindeki bir hedefi vurmak da elbette çok zordur. Ama suyun içindeyken, suyun dışındaki bir hedefi vurmak çok çok daha zor değil, çok daha zordur...
Tabii eğer bir okçu balığı iseniz, yani bu iş için yaratılmışsanız, o zaman başka...
Okçu balığı
Tatlı sularda yaşayan okçu balığı, su yüzeyine yakın yerlerde gezip tozarken hemen yukarıda bir ağaç dalının üzerinde oturmuş manzarayı seyreden bir böcek gördü mü durur. Ağzını su ile doldurur ve durduğu yerden böceğe su püskürterek onu aşağıya düşürür.
Neye uğradığını anlamadan kendisini suyun içinde bulan böcek, okçu balığının öğle yemeğidir artık...
Okçu balığının bu ustaca avlanma tekniği göründüğü kadar basit değildir. Çünkü ışık suyun içinde kırılır. Yani suyun içinden baktığınızda dışarıda gördüğünüz şey aslında gördüğünüz yerde değildir. Yarısı su dolu bir bardağın içine koyduğunuz kalemin kırıkmış gibi görünmesi işte bundandır...
Eğer suyun içinden nişan alacaksanız bu kırılmanın açısını hesap etmeniz ve atışınızı ona göre yapmanız gerekir. Fizikçiler buna “kırılma indisi” adını verirler. Ve kırılma indisini hesaplamak için birçok formül falan bilmeniz gerekir. Tabii bir de çarpım tablosunu...
Okçu balığının bunların hiçbirinden haberi yoktur. Ancak her seferinde hedefini tam on ikiden vurur.
Fakat vurulan av nereye düşecektir?
Suyun içinde yüzlerce başka balık ve gökyüzünden düşecek bir böceği daha suya değer değmez kapacak pek çok canlı vardır. Okçu balığının avını başkalarına kaptırmaması için, onun tam düşeceği yerde durması gerekmektedir.
Okçu balığı öyle özel bir yaratılış harikasıdır ki, avını tam isabetle vurduğu anda, onun nereye düşeceğini çoktan hesaplanmıştır bile… Saniyenin onda biri gibi olağanüstü bir hızla yapılan bu hesap neredeyse hiç şaşmaz! Eğer bir kaleci bu kadar hızlı ve doğru hesap yapabilecek olsaydı, penaltı atışlarında bile her halde hiç gol yemezdi.
Fakat durun bir dakika! Her böceğin kendine göre bir ağırlığı ve vücut yapısı olduğuna göre düşme hızı ve şekli de farklı olacaktır.
Üstelik böcek suya ne kadar uzaklıktadır? Üzerinde bulunduğu dal hangi açı ile aşağıya doğru eğilmiştir?
Bütün bunlar böceğin düşeceği noktayı belirleyen önemli konulardır…
Fakat okçu balığının bunları hesaplaması için avına tek bir bakış atması yeterlidir.
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız