Karınca ile Ağustos Böceğinin Hikâyesi

Kültür Edebiyat

Hikâyeyi biliyorsunuzdur sevgili arkadaşlar; hani şu çalışkan karıncayla, tembel ağustos böceğinin hikâyesini. Ama sakın, “Elif abla bildiğimiz bir hikâyeyi yazmış.” demeyin; bu karınca o bildiğiniz karınca değil. Nasıl insanlar birbirinden farklı farklı yaratılışa sahipse, hayvanlar da birbirinden farklı olabilir. Mesela benim bir kedim var; hiç öyle bildiğimiz kediler gibi sürekli oyun oynamaktan hoşlanmıyor. 

Benim hikâyemdeki karınca da diğer tüm karıncalar gibi çok çalışkanmış. Yaz boyunca sürekli çalışıp yiyecek arar, kendisinden bile büyük yiyecekleri yuvasına taşırmış. 

O çalışıp yiyecek ararken, arkadaşı olan ağustos böceği de bir ağacın altında sürekli saz çalarmış. Aslında müzik dinleyerek çalışmak karıncanın da hoşuna gidermiş. Çünkü yaptığı iş daha eğlenceli olurmuş. 

Ağustos böceğine arada teşekkür eder, hatta sevdiği şarkıları çalması için ondan ricada bulunurmuş. Ama sık sık da onu uyarır, “Bak kardeşim önümüz kış. Kar her yeri örttüğünde yiyecek bulamaz aç kalırsın. Sen de benim gibi yiyecek toplayıp, yuvana yerleştirsene…” dermiş.

Ağustos böceği, “Haklısın karınca kardeş, dur şu şarkı bir bitsin, ben de çalışacağım.” dermiş her defasında. Ama o şarkı hiç bitmezmiş. 

Bizimki hiç yiyecek toplayamadan kış gelmiş. 

Çalışkan karınca sıcacık evinde rahat rahat oturup, acıktığında mis gibi yiyeceklerini yerken bir akşam kapısı çalınmış. Bakmış ağustos böceği. 

“Çok açım karınca kardeş. Aradım ama hiç yiyecek bir şey bulamadım. Lütfen bana biraz yiyecek verir misin?” demiş karıncaya. Çok üzgünmüş ve çok da utanıyormuş.

Karınca, “Yaz boyunca saz çaldın, şimdi aç kaldın değil mi? Madem bütün yaz saz çaldın, şimdi de oyna biraz!” demiş.

Ağustos böceği daha da üzülmüş, daha da utanmış. Boynu bükük kapıdan uzaklaşmış.

Karınca kapısını kapatmış, içeriye girmiş. Ama o da üzülmüş ağustos böceğinin hâline. 

Birden hatırına bir şey gelmiş. Bir zamanlar tıpkı bu geceki gibi karlı, soğuk bir gecede kapıları çalınmış. O zaman annesi de yaşıyormuş, kapıyı o açmış. Bakmışlar küçük bir böcek. O da tıpkı bizim ağustos böceği gibi yemek istiyormuş.

Annesi acımış, böceği içeriye almış. Akşam yemeği için hazırladığı sofraya bir tabak daha koymuş, içini de yeni pişirdiği sıcacık yiyecekle doldurmuş. 

Böcek, onların şaşkın bakışları altında tabağı iki dakikada silip süpürmüş. Yemekten sonra anne karınca ona kocaman bir torba içinde yiyecek de getirmiş. Böcek teşekkür ede ede uzaklaşmış.

İşte bizim karınca bu olayı hatırlamış. Ağustos böceğini kapıdan boş çevirdiği için üzülmüş. Hemen kapıyı açmış, bir bakmış; zavallı ağustos böceği açlıktan ve soğuktan fazla yürüyememiş, karşıdaki ağacın altında tir tir titriyor. Dışarıya çıkmış, ağustos böceğini eve getirmiş, sıcacık sobanın yanına oturtmuş. Ona çeşit çeşit yiyeceklerle dolu bir masa hazırlamış. Birlikte güzelce yemek yemişler. 

Karınca, annesinin yaptığı gibi ona bir torba da yiyecek vermiş. Ağustos böceği öyle sevinmiş, öyle sevinmiş ki: “Sen çok merhametlisin. Çok utandırdın beni karınca kardeş” demiş. “Sen haklıydın, beni çok uyardın ama ben seni dinlemedim, çok hata ettim. Beni bağışla, artık ben de senin gibi çalışıp, kış için yiyecek biriktireceğim. Daha az saz çalıp, çok çalışacağım. Sana söz veriyorum.” demiş.

...

Karlar erimiş; önce bahar, ardından yaz gelmiş. Karınca ve ağustos böceği o yaz hem çok eğlenmiş, hem de birlikte bir sürü yiyecek biriktirmişler.

Ne olmuş demek ki sevgili arkadaşlar? Her zaman olduğu gibi şefkat ve merhamet kazanmış, değil mi?

Yorum Ekle

Sesini Yükselt!

Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.

Yorum yapabilmek için giriş yapınız
Henüz hiç yorum yapılmadı, ilk yorumu yapan sen ol!