Gül Dünya / Öykü

Kültür Edebiyat

Karnelerimizi aldıktan sonra tatilin tadını çıkardım. Denize girmek benim için vazgeçilmez. Çok eğlendim. Eve dönünce de kendime yeni uğraşlar edindim. Kitap okumaya ve küçük hikayeler yazmaya başladım. Şiir de yazıyorum. Ama en çok resim çiziyorum. Çünkü en çok onu seviyorum. 

Bir gün yine resim çizmeye başladım. Bu sefer kendimi çizdim. Elimde çok sevdiğim şemsiyemle. Şemsiyemin üzerinde beyaz gül desenleri var. Çok güzel görünüyorlar. Çizdiğim resmi incelerken yine hayal dünyasına daldım. Yani uçmayı çok istiyorum da. Ne zaman resim çizsem sonrasında hep uçmayı hayal ediyorum. 

Birden yerimden fırladım ve dolaptan şemsiyemi aldım. Anneme dışarıya çıkacağımı söyledim. O da “dışarıda rüzgâr var, birazdan yağmur yağabilir çıkma istersen” dedi. Ben yağmuru da çok sevdiğimi söyledim ve fırladım. 

Evimizden okuluma gittiğim yol üzerindeki küçük tepeciğe çıktım. Etrafı seyrettim. Şemsiyemi açtım. Şemsiyem rüzgârda bir sağa bir sola sallandı. Aklımdan yine uçmak geçti. Şemsiyemi daha sıkı tuttum ve gözlerimi kapadım. Kendimi rüzgâra ve şemsiyeme bıraktım. Müthiş bir duygu.   

Rüzgâr hızlandıkça yükseldim. Evler gittikçe küçüldü. Yemyeşil ağaçların ve rengarenk çiçeklerin üzerinden, kahverengi tarlalardan geçtim. Masmavi denizlerin üzerinden uçarken kumsalda güneşlenen çocuklar gördüm. Ama neden elbiseleri ile güneşlendiklerini anlayamadım. 

Birden her yer bembeyaz oldu. Resim çizmeden önce kağıdım nasıl beyazsa, işte öyle beyaz. Ne olduğunu anlayamadım. Gözlerimi açıp kapadım yine her yer bembeyazdı. Bir nokta kadar bile renk yoktu. 

Beyazlığa doğru gülümsedim ve bıraktım kendimi. Ama çok ilginç bir şey oldu. O sonsuz beyazlık birden yeşile döndü. Yeşilliğin ortasında kaldım. Şaşkınlıkla sağa sola bakınırken yeniden bembeyaz oldu. 

Meğer o gördüğüm beyazlık, beyaz güller ülkesi imiş. Dibi görünemeyecek kadar güzel açmış mis kokulu beyaz güller ülkesi. Beni ilk gördüklerinde korkup kapanmışlar ve yapraklarının içine saklanmışlar. O yüzden her yer yeşile dönmüş. Sonra onlara zarar vermeyeceğimi anlayınca da tekrar açılmışlar. Şemsiyemdeki beyaz gülleri görünce bana güvenmişler. Bunu savaşan insanlardan korktukları için yapmışlar. 

Bir de yolculuğum sırasında kumsalda yatan o üzeri elbiseli çocuklar güneşlenmiyormuş. Savaştan kaçarken denizde boğulmuşlar. Deniz onların boğulmalarını hiç istememiş ama yüzme bilmiyorlarmış, çok su yutmuşlar. Deniz de onları kumsala bırakıvermiş. Aileleri bulup alabilsin diye. Onu da beyaz güller söyledi. Çok üzüldüm. Oturup düşünmeye başladım. 

Güllere, aslında amacımın Mars’a uçup bir hafta kamp yapmak olduğunu söyledim. Ama şimdi kamp yapma zamanı değildi. Çünkü savaşlarda bir çok çocuk ölüyordu. Haberleri dinleyince çok üzülüyordum. Bu yüzden bir an önce hep birlikte Mars’a uçarak savaşçıları etkisiz hale getirmeyi önerdim. Çünkü aklıma çok güzel bir fikir gelmişti. 

Beyaz güller, renkli güller ülkesine kokularıyla haber gönderdiler. Sarı, kırmızı, pembe, mor ve daha bir çok renkli gül ülkesi de bize katıldı. Sıkı sıkıya birbirlerine sarıldılar ve kocaman bir paraşüt şeklini aldılar. Ben de şemsiyemle tam ortalarına yerleştim. Akşam olunca kimseler görmeden havalandık. Sabah olmak üzere iken Mars’a ulaştık. 

Savaşçılar çoktan hazırlıklarını yapmışlardı. Silahlarını kuşanmışlar, tanklarına yerleşmişlerdi.

Üçe kadar saydım. Güller hep birlikte kötülükleri unutturan güzel kokularını dünyanın üzerine saldılar. Dünya’daki savaşçılar ve bütün kötülük yapan insanlar kendilerinden geçtiler. Uzun sürecek derin bir uykuya daldılar. 

Sonra tekrar üçe kadar saydım. Tohumlarını dünyanın üzerine bıraktılar. Yağmur yağınca tohumlar yeşerdi ve büyüdü. Dünyanın her tarafında güller açtı. Beyaz ve rengarenk güller. 

Savaşçılar şaşırıp kaldılar. Savaşı unutmuşlardı.  

Amacımıza ulaşmış ve çok mutlu olmuştuk. Mars’ta bir süre kalıp dünyayı izledik. Her şey yoluna girmişti. Hiç savaş yoktu. Çocuklar çok mutluydu. Gül Dünya’da çocukların yüzü gülüyordu. 

Dönme zamanı gelmişti. Yani Gül Dünya’ya dönme zamanı. Çünkü Gül Dünya’nın her köşesi bütün canlıların korkusuzca yaşayabileceği bir yerdi artık. 

Kendilerini teker teker bıraktılar Gül Dünya’nın üzerine. Ne muhteşem bir görüntü…

Ben de canım şemsiyeme tutundum. Kendimi bırakıverdim Gül Dünya’ma. O kadar duygulanmıştım ki, annemin okuduğu çocuk yüreği şiiri geldi aklıma. Haykırarak okumaya başladım. Sesim uzay boşluğunda yankılanıyordu. 

 

ÇOCUK YÜREĞİ

Kahramandır babaları,

Fedakârdır anaları. 

Dünyada savaş olmazdı,

Yürekleri okunsaydı. 

 

Onlar ayna gibidirler, 

Ahh! Bir dönüp baksaydınız.

Kayıp yüreklerinizi,

O aynada bulsaydınız. 

 

Gülüşlerine bir dokunup,

Ellerini tutsaydınız.

Dünyada savaş olmazdı, 

Bir kere sarılsaydınız. 

Yorum Ekle

Sesini Yükselt!

Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.

Yorum yapabilmek için giriş yapınız
Henüz hiç yorum yapılmadı, ilk yorumu yapan sen ol!