Sevgili arkadaşım, merhaba! İnşallah iyisindir, bugün seninle yine çok önemli konulara değineceğiz. Haydi başlayalım:
İNSANLARIN ÖNÜNDE YEMEK YEMEMEK
Arkadaşım; geleneksel zamanlarda, yani çok çok çok önceleri, dışarda yemek yeme kültürü yoktu. Şu an yaşadığımız dönemde olduğu gibi her yer lokanta ve kafe dolup taşmıyordu. Aslında dışarıda yemek yiyebilme seçeneğimizin olması güzel, bize bir kolaylık sağladığı kesin. Fakat her şeyde olduğu gibi iyi taraflarıyla beraber kötü tarafları da var. İşte bugün değineceğimiz görgü kuralı tam da bu kötü taraflarla alakalı.
Dışarıda yemek yeme kültürünün en sorunlu kısmı lokantanın ya da kafenin sokağa taşmış bahçe kısmıdır sevgili arkadaşım. Lokantanın içindeki insan zaten diğerleri gibi yemek yemeye gelmiştir ama sokaktan geçen insanlar o an hasbelkader oradan geçen insanlardır; lokantada yemek yiyecek parası olmayabilir, o an durumu müsait olmayabilir; bir sürü ihtimal var. Bu sonsuz ihtimallerin ise birleştiği tek bir payda var: O yemeği birinin canının çekmesi.
Sokağa komşu alanlarda ve sokakta yemek yeme alışkanlığının yaygınlaşması sonucu başkalarının gözü önünde bir şeyler yemek normalleşmeye başladı. Halbuki başkalarının önünde yemek bizim kültürümüzde olmayan ve görgü kurallarına aykırı bir davranış idi.
Bir şeyin çoğunluk tarafından yapılıyor olması o durumun normal olduğunu göstermez sevgili arkadaşım, bunu unutma ve yemeğini insanların olmadığı yerlerde yemeye dikkat et, e mi?
İKRAM ETMEK
Bu görgü kuralımız bir öncekiyle bağlantılı. İnsanların gözünün önünde yemek yememeye dikkat ettikten sonra ikinci dikkat etmemiz gereken durum; biri yediğimiz şeyi gördüğünde ona ikram etmektir. Bu bir görgü kuralıdır.
Göz hakkı denilen bir şey var, hiç duydun mu? Sözlükte şöyle geçer: “Bir kimseye, genellikle, gördüğü bir yiyecekten canı istemiştir düşüncesiyle yapılan ikram.” Bizim kültürümüzde bir yiyeceği görenin artık o yemek üzerinde hakkı vardır; bir kısmını ona ikram etmek gerekir. Bu kültür de yine İslami bir kaynağa dayanır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadiste şöyle buyurur: “Allah’ın en çok sevdiği yemek, üzerinde ellerin çoğaldığı yemektir.”
Buradan ne anlamamız gerekir? Yiyeceğimizi paylaşacağız; üzerinde eller çoğalacak. Çoğalacak ki, Müslümanların arasındaki sevgi ve kardeşlik bağı güçlenecek, insanlar paylaşmayı öğrenecek ve Allah bizden hoşnut olacak.
“Tamam yemeğimiz çok olduğunda başkalarıyla paylaşalım da az olduğunda n’apıcaz?” diye düşünürsen, onun da bir cevabı var. Yine Efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurur: “İki kişinin yemeği üç kişiye, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeterlidir.” Bir şeyi Allah rızası için paylaşmak onu öyle bir bereketlendirir ki, bir yemeği bir sürü insan yer de azalmaz; bu durum da matematikle açıklanamaz.
Yemeğimizi biriyle paylaşmanın hukuki olarak zorunluluğu tabi ki yok. Yediğin yemekten onu gören kişiye ikram etmediğin zaman polis arabası sirenlerini çala çala seni kovalamayacak ama sen görgülü kuş olmanın bir şartını yerine getirmemiş olacaksın. Sen yerine getirmezsen, o yerine getirmezse; kim görgülü kuş olacak?
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız