Sevgili arkadaşım merhaba! İnşallah afiyettesindir. Bugün çok önemli bir görgü kuralını paylaşacağım için heyecanlıyım, haydi hemen başlayalım!
ZANDAN KAÇINMAK
Arkadaşım “zan” kelimesinin anlamına bakarak başlayalım, olur mu?
Zan kelimesi sözlükte; “gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm vermek” anlamına geliyor. Bu açıdan önyargıya benzediğini söyleyebiliriz.
Yani verilen hüküm ya da oluşan fikir gerçeğe dayanmıyor; öyle olabilir de olmayabilir de. Gerçeğe dayanmamasına rağmen gerçekmiş gibi kabul ediliyor.
Peki bil bakalım zandan kaçınmamız gerektiğini bize söyleyen kim?
Allah.
Hucurat suresi on ikinci ayetin başında; “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.” buyuruyor.
Peki neden? Hadi gel bunu açalım.
Başlarken bu kuralın çok önemli olduğunu söylemiştim. Çünkü bu yaşa kadar yaşadığım tecrübeler sonucu neden zandan kaçınılması gerektiğini gerçekten anladım.
Nasıl yani bunu herkes anlar zaten, diyecek olursan sana, hayır arkadaşıııım, derim. Her şey hemen anlaşılmaz. Bakmak ve görmek arasındaki fark gibi. İkisi de aynı eylem, ikisini de yapan göz, bakılan şey ikisinde de aynı ama bakmakla görmek birbirinden ayrı. Çünkü bazen bakarsın ama göremezsin. Bunun üzerine biraz düşün olur mu…
Konumuza dönelim; şimdi arkadaşım, ben hayatımın zor bir döneminden geçiyordum. Tam da bu sırada birisi bana yapmak istemediğim bir konu hakkında, hem de onu hiç ilgilendirmezken, sadece kendi istediği olsun diye ısrar ediyordu. İki yıl boyunca ısrar etti ve beni o kadar bunalttı ki, iki yüz yıl geçmiş gibi hissettim. Sonra artık bu yükü kaldıramaz hale gelince, bir büyüğümün önerisiyle onunla konuşmaya karar verdim. Bana kalsa onunla konuşmak hiç aklıma gelmezdi, neden biliyor musun? Çünkü dinlemeyen biriydi. Kendi bildiğini yapmak manasında değil he, gerçek olarak dinlemeyen biriydi; bir şey anlattığında sanki sen onu hiç anlatmamışsın gibi başka konudan bahseden, bir şey söylediğinde ona cevap vermeyen biri. Daha doğrusu işine gelmeyen konularda tavrı böyleydi. (Bu arada ısrar etmenin görgü kurallarına aykırı olduğunu önceki yazılardan birinde işlemiştik, hatırladın mı?)
İşte bu kişi dinlemeyen biri olduğu için “anlatsam da beni dinlemez” diye konuşmayı hiç düşünmemiştim. Ama o büyüğüm bana bunun böyle olmadığını, olmamış bir olay hakkında yargıda bulunduğumu yani aslında “zannettiğimi” söyledi. Sonuçta, yapmadan nasıl emin olabilirim ki? Ama önceki tecrübelerimden dolayı emindim işte, öyle olacağını zannediyordum.
Sonra ben “nasıl olsa dinlemeyecek ama neyse yine de bir deneyeyim” diyerek konuşma kararı aldım. Asla dinlemeyeceğinden yüzde yüz emin olarak gittim, konuştum ve ne oldu biliyor musun? Dinledi. Evet, hem de büyük bir dikkatle, gözlerimin içine bakarak dinledi. Ve sonra bir daha o konuda ısrarcı olmadı.
Arkadaşım bu benim yaşadığım fantastik olaylardan biridir. Ve zandan neden kaçınmamız gerektiğini artık kesinkes anladığım olaylardan biri. Bizim kesin gözüyle baktığımız olaylar bazen öyle olmayabilir. He olabilir de, yaşamadan bilemeyiz. Yani neyin nasıl olacağı kesin değil ama bizim ilkesel olarak zandan kaçınmamız gerektiği kesin. Çünkü hatırlarsan görgü; insanlarla ilişkilerde gerektiği yerde gerektiği gibi davranma meziyeti, demekti. Zandan kaçınmak herkese, her yerde gerek.
GIYBET ETMEK
Arkadaşım gıybet, bir kimsenin duyduğu zaman üzüleceği bir sözü arkasından, o orada yokken söylemek anlamına gelir. Bu söz her ne olursa olsun, hakaret olsun ya da olmasın, doğru veya yanlış olsun bir önemi yok. Ölçüt şu: Duyduğunda üzülecek mi üzülmeyecek mi? Üzülecekse işte o söz gıybet oluyor.
Gıybet çok büyük bir günah. Allah bu eylemin neye benzediğini bize Kuran-ı Kerim’de söylemiş. Şimdi sana gıybetin çok olduğu ortamları görmüş biri olarak, tek bir eylemin yol açtığı şeylerden sadece birini anlatayım.
Arkadaşım insanın doğduğu andan itibaren ölünceye kadar süren en temel ihtiyaçlarından biri nedir biliyor musun? Güven duygusu.
İnsan kendini güvende hissetmek ister. Nasıl ki, doğumdan ölüme kadar, yeme içme vazgeçilmez bir ihtiyaçsa güven duymak da öyledir. Birinin çok uzun zaman boyunca yiyip içmediğini düşün, ne olur? Vücudu zayıflar, zayıflar sonra hastalanır ve bu daha da uzun sürerse ölür. İşte aynı bunun gibi ruh da güven duymadığı yerde zayıflar, zayıflar ve hastalanır. Herkes ama herkes kendini güvende hissetmek ister. Gıybet bu hayati duygunun en büyük düşmanıdır.
Neden biliyor musun?
Gıybetin çok yapıldığını bildiğin bir ortamda kendini asla güvende hissedemezsin. Sürekli tetikte olursun, hata yapmamaya çalışırsın, bir kusurun varsa onu gizlemek için kırk takla atarsın, herkesin yüzüne gülersin… Bu liste yerden göğe uzanır, fazla uzatmayalım. Oysa ki herkes kendi gibi olmak ister, numara yapmak istemez. Kendi gibi olamadığı yerlerde uzun süre kalan insanlar susuz kalmış çiçek gibi solar.
Güvende hissetmediğin yerde de kendin olamazsın. Sürekli birileri benim arkamdan ne diyecek korkusu insanı mahveder. Halbuki “Müslüman dilinden emin olunan kimsedir.”
Bu söz Müslüman yalan söylememeli olarak anlaşılıyor, bu da doğru ama aynı zamanda Müslüman birinin arkasından konuşan, kusurunu, hatasını söyleyen kişi olmamalı olarak da anlaşılmalı. Ama bu, kimse kimseye yanlışlarını söylemesin, demek değil tabi. Eğer bir sorun varsa bu, o kişinin yüzüne karşı ve kırıcı olmadan söylenmeli. Ama yüzüne hiçbir şey demeyip, o kişinin arkasından, “ayy biliyor musun Hasan n’apmışş” ya da, “ay Fatma’nın da şu huyunu hiç sevmiyorum öyle huy mu olur canım,” gibi şeyler denmemeli. Böyle yapılan topluluklarda bir zaman sonra kimsenin kimseye güveni kalmaz, güveni kalmayan insan da solar gider. Halbuki Allah-u Teala Hazretleri bizi solup gidelim diye değil capcanlı açalım, etrafa güzellikler saçalım diye yaratmış değil mi arkadaşım? Hayatı zorlaştırmamalı, vesselam.
Bir dahaki sayıda görüşmek üzere!
Sesini Yükselt!
Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.
Yorum yapabilmek için giriş yapınız