Tarih Yazan Sivrisinekler

Tarihin arabalarını atlar çeker derler. Bana göre atlar değil sivrisinekler çekiyor tarihin arabalarını...

Bütün ahmaklar kibirli değildir ama bütün kibirliler ahmaktır. Çünkü hadlerini bilmelerine engel olan öz güvenleri yüzünden, mutlaka ahmakça işlere bulaşırlar... 

 

NEMRUT'U BİLİR MİSİNİZ?

O bir kraldı. Fakat bununla yetinmeyip, sadece gerçekten kibirli ve gerçekten ahmak birinin yapacağı bir şey yaptı, tanrı olmaya karar verdi. Oysa o da herkes gibi akşam yemeğini fazla kaçırdığında sindirim problemleri yaşıyordu...

Nuh Peygamber’den çok çok uzun seneler sonra, Babil’de yaşayan Keldanîler, yıldızlara ve tahtadan, taştan yonttukları türlü acayip putlara ve kendisini tanrı ilan eden kralları Nemrut’a tapan bir kavimdi. 

Allah onları ikaz etmesi için aralarından birini, İbrahim’i (as) peygamber olarak görevlendirdi. Pek az kimse İbrahim Peygamber’in sözlerine kulak verdi. Onun haberini alan Nemrut ise, öfke ile “Getirin huzuruma İbrahim’i!” emretti.

Bu, İbrahim Peygamber için büyük bir fırsattı çünkü Nemrut’la yüz yüze konuşmak ve onu ikaz etmek istiyordu.

Nihayet buluşma gerçekleşti. İbrahim Peygamber, Allah hakkında kendisi ile tartışmaya kalkan Nemrut’a, “Benim Rabbim dirilten ve öldürendir.”  dedi. Nemrut güldü, daha doğrusu sırıttı. “Ben de diriltir ve öldürürüm.”  dedi ve zindandan iki mahkûm getirtti. Birini affedip saldı, diğerini ise oracıkta idam ettirdi.

Nemrut’un sadece kibirli değil, bu yaptığının birine hayat vermek ve birinden de hayatı almak olduğunu zannedecek kadar da ahmak olduğu ortaya çıkınca, İbrahim Peygamber ona başka bir misal verdi:

“Allah, güneşi doğudan getirir, sen de batıdan getir!”  

Nemrut dondu kaldı. Daha bir şey söyleyemedi. Öfkeden kıpkırmızı kesildi...

Aslında birine hayat vermek yahut hayatını almak, Güneş’i doğurup batırmaktan daha basit bir şey değildi ama Nemrut’un kibirden kalınlaşmış kafasının almayacağı kadar ince bir mucize idi. Öyleyse onun bile anlayacağı bir misal vermek gerekiyordu. 

Sonrasında neler olduğunu duymuşsunuzdur. Nemrut büyük bir ateş yaktırır ve İbrahim Peygamber’i içine attırır. Ancak ateş İbrahim Peygamber’i yak(a)maz. Çünkü ateşin de sahibi olan Allah ona “Ey ateş, İbrahim’e serinlik ve esenlik ol.” emretmiştir. 

Nihayetinde İbrahim Peygamber ve ona inanan bir avuç inanmış kimse şehirden ayrılır. Onların gitmesi ile birlikte şehre bulutlar gibi sivrisinekler çöker. İşte bu minicik sivrisineklerden biri Nemrut’un burnundan içeriye girer ve artık beraberinde nasıl bir parazit taşıyorsa onun beynine musallat olur. Nemrut, sadece kafasına yumruklarla vurduğunda bir miktar dinen şiddetli bir baş ağrısı çekmeye başlar. Ağrı giderek şiddetlenir ve Nemrut kölelerinden kafasına tokmaklarla vurmalarını emreder. Vurdukça vurur hizmetkârlar. Onlar vurdukça “Daha hızlı! Daha hızlı!” diye bağırır Nemrut. Nihayet kölelerden biri, bu işten sıkıldığı için, “Al sana daha hızlı!” diyerek, kafasını patlatan o son darbeyi indirmesi ile kısa bir süre önce kendisinin tanrı olduğunu iddia eden Nemrut, zalim, kibirli ve ahmaklar için bir ibret vesikası olarak oracıkta ölür... Bu sivrisineklerin altına imza attıkları ilk ibret vesikası da değildir. Tarihin tozlu sayfaları, benzer hikâyelerle doludur... 

 

“GENERAL ANOFEL”

SİVRİSİNEK, ÖLÜMCÜL BİR YIRTICININ İNSANLIK TARİHİ kitabının yazarı Timothy C. Winegard, ona “General Anofel” diye hitap eder! 

Anofel bir sivrisinek türüdür onu bütün o öteki sivrisinek türlerinden daha meşhur hâle getiren sıtma hastalığını yayan sivrisinek türü olmasıdır. 

Tarih boyunca kaç savaş dahisi komutana boyun eğdirdiği, kaç dev orduyu dağıtıp darma duman ettiği düşünüldüğünde, general rütbesini fazlası ile hak ettiği görülür...

Pers orduları Atina kapılarına kadar dayandıklarında onları, 300 Spartalı’dan önce şapşala çeviren bataklıklardaki sivrisinek müfrezeleriydi... 

Büyük İskender’i neredeyse o günkü şartlarda bilinen dünyanın tapusunu ele geçirecekken, ordusu ile beraber İndus Vadileri’nde kıstırıp tokatlayan da yine sivrisineklerdi. 

İskender ve askerleri, fil ordularını yenmiş ama sivrisineklerle baş edememişlerdi. Üstelik İskender’i önce kebaba çeviren, sonra da, Babil’de henüz otuz iki yaşında, hem komutanlıktan, hem de imparatorluktan ebediyyen emekli eden de, günlerce süren ateşli bir hastalık nihayetinde öldüğü göz önüne alınırsa, büyük ihtimalle yine bir sivrisinekti.

Binlerce askerden oluşan ordusu ve otuz yedi savaşçı fili ile birlikte “Ya bir yol bulacaksın ya bir yol açacaksın.” diyerek, Alp dağlarını aşıp Roma’nın kapılarına dayanmış büyük savaş dahisi Hannibal, şehrin etrafını saran bataklıklarda hiç beklemediği bir düşmanla karşılaşınca ne yapacağını bilemez hale geldi. Bataklığın daimi sakinleri sivrisinekler, Hannibal’ı ve ordusunu pek fena hırpaladılar.

Bu bataklıklardaki sivrisinekler, Roma’yı pek çok kez farklı istilacıların elinden kıl payı kurtardıysa da, Roma İmparatorluğunun yükselişinde olduğu kadar, çöküşünde de payları vardı. Roma lejyonerleri, kimseden çekmediler sivrisineklerden çektikleri kadar...

General Anofel’in elinden, ne Avrupa’yı hallaç pamuğu gibi katıp karıştıran Atilla kurtulabildi, ne de her biri birer inci tanesi gibi parıldayan İslam şehirlerini yakıp yıkan istilacı Moğol askerleri...

Haçlı orduları Kudüs önlerinde büyük kumandan Selahattin’den yediği sopa kadarını sivrisineklerden yedi. Bölge halkları sivrisineklerin taşıdığı hastalıklara bir miktar bağışıklık kazanmıştı ancak Haçlı istilacılar, sıtmanın ateşi ile kavrulmaktan kurtaramadılar kendilerini... 

Tarihin arabalarını atlar çeker derler. Bana göre atlar değil sivrisinekler çekiyor tarihin arabalarını... Dünya tarihini ister savaşlarla, ister göçlerle, ister coğrafi keşiflerle anlatın, konu mutlaka bir şekilde sivrisineklere gelecektir çünkü. Sivrisineklerin o sinir bozucu vızıltısı, Âdemoğlu yeryüzünde kendi şarkısını söylemeye başlamadan önce de duyuluyordu. Sonra da duyulmaya devam etti. Kılıç şakırtılarının arasında savaş meydanlarında, at kişnemelerinin, tahta tekerlek gıcırdamalarının yanıbaşında göç yollarında, mamureler inşa ederken, kıtaları yaran kanallar açarken, kazma kürek çalışan insanların yorgun nefeslerinin buğusunda, bilinmez ülkeleri keşfe çıkmış gemilerin karanlık loş mahzenlerinde hep onlar vardı. İnsanoğlu, yeryüzünün pek pek az kısmı hariç sivrisineksiz tek bir adım bile atamadı...

Allah, insanların zayıf ve cılızlara yapıştırdıkları bir sıfat olacak kadar gözlerinde küçümsedikleri sivrisineklerin eliyle tarihin atlarını koşturdu, arabalarını onlara çektirdi. 

Sivrisineklerin yeryüzünün ekosistemi içinde elbette bilinen ya da henüz tam olarak bilinemeyen faydaları ve yerleri mutlaka vardır. 

Larvalarını balıklar, kurbağalar, anfibiler, kuşlar yer, kimbilir belki de sinekler ve sivrisinekler pek çok canlı için buğday, pirinç, mısır taneleri gibi hububat cinsinden bir besindir... 

Milyarlarca milyarlarca ölü sinek, kimbilir belki de organik bir gübre olarak toprağı zenginleştirir...

Yol açtıkları büyük salgınlar o kadar gözümüzü yıldırmış ki, onların boşu boşuna yaratılmadığını, elbette faydaları olduğunu görüp düşünemez hale gelmişiz... 

Ama hepsi bir tarafa, Allah’ın bu minicik, cılız, zayıf, narin, fakat fillerden, zürafalardan, renkli bezekli kuşlardan, o karizmatik kaplanlardan, hatta gezegenin en iri canlıları olan mavi balinalardan, önlerine geçemese bile geri kalmayacak derecede muhteşem yaratılışları ile insanlara haddini bildirmek gibi önemli bir görevleri olsa gerek. 

Gözünü Mars’a dikecek kadar teknolojik buluşlarla gözleri kamaşmış ve başkaca canlılara saygısını yitirip sanki gezegenin tek hâkimi ve yegâne sahibiymiş gibi dolaşan insanoğluna haddini bildirmek, evet!

O sinir bozucu vızıltıları ile gözümüzün önünden bir an bile ayrılmayan bu kanatlı mucizelere kulak vermeli ve üzerlerinde taşıdıkları eşsiz, benzersiz, akılalmaz incelikli sanatları hiç değilse arada bir düşünüp, “Ey insanlar! Size bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin Allah’tan başka dua ettiklerinizin hepsi toplansa bir sineği yaratamazlar...” âyetinin bu capcanlı tefsirinden ders çıkarmalı değil miyiz sizce?

Düşünmeli değil miyiz?

Yoksa şairin dediği gibi, kimsenin durup böyle ince şeyleri düşünmeye vakti yok mu gerçekten...

Karasinekler gibi ince şeyleri...

Sivrisinekler gibi ince şeyleri...

(Daha fazla bilgi için, yazarımızın “Şu Acayip Sinekler” kitabına bakabilirsiniz.)

Yorum Ekle

Sesini Yükselt!

Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.

Yorum yapabilmek için giriş yapınız
Henüz hiç yorum yapılmadı, ilk yorumu yapan sen ol!