İmparator

Futbol maçlarında top toplayıcı bir çocuk... 

On dört yaşında...

Babası, şoförlüğünü yaptığı şehirlerarası otobüsü, kendisiyle birlikte beş kişiye mezar ettiği günden beri, yani sekiz yıldır yetim...

Evin tek çocuğu... Annesiyle yaşıyor.

Anne, sigortadan gelen parayla kıt kanaat geçindiriyor evi...

Çocuk okuyor. Hafta sonları da Süper Ligde “top topluyor.”

Fanatik bir imparator hayranı...

Uykunun en tatlı olduğu sabah saatlerinde, annesinin sert hareketlerle kendisini sarsmasıyla sıçradı top toplayıcı çocuk:

- Kalk bakayım kalk! Nedir bu paralar? Nereden buldun bunları? Çaldın mı yoksa? Söylee!

Depreme mi uyandım diye korkan gözlerle yataktan fırlayan çocuk, annesinin elinde salladığı kirli, kırış kırış kâğıt paraları görünce rahatladı. 

Cevap vermeden yüzünü yıkamaya gitti.

Annesi aynı endişeyle oğlunu musluk başında kıstırdı:

- Nedir bu paralar?

Çocuk, ıslak ellerini yüzünden çekti, annesine döndü:

- Bir saniye anne, anlatacağım. 

Günlerden cumartesiydi.

Havluyla kurulanıp kahvaltı masasına oturdu çocuk:

- Cebimi mi karıştırdın?

- Hayır! Pantolonunu çamaşır makinesine atacaktım, ceplerini boşalttım.

- Merak etme anne, senin oğlun hırsızlık yapmaz.

- Eee?

- Hele otur, hem yiyip hem konuşalım.

Televizyonda imparatorun, idmana baklava getiren taraftarlarla görüntüsünü gören top toplayıcı çocuk, hayran olduğu bu futbolcuya bir “iyilik” düşünmüştü. 

Sabahları erkenden servise binip okula gittiği için annesinin uykusunu bölmüyor, annesi de ona her gün poğaça alması için beş lira harçlık veriyordu.

Çocuk, beş gün boyunca kahvaltı etmemiş, okulda verilen öğle yemeğini beklemişti. Biriktirdiği yirmi beş lira ile baklava alıp imparatora götürecekti.

İçi burkuldu annesinin:

- Evladım! Bunun için aç kalmana gerek yoktu ki yavrum. Al sen bu paraları. Şükür un da var, şeker de... Hem ev baklavası daha iyi olur. Bu akşam ben sana nefis bir baklava yapayım, yarınki maça götür. Maçtan önce yesin, gollerini atsın. Tamam mı?

Top toplayıcı çocuk imtiyazlı olarak girdiği soyunma odasında, büyük bir mutlulukla baklava tepsisini imparatora verdi.

İmparator başını okşadı.

Maçın başlamasına sayılı dakikalar vardı. Tepsiyi bir kenara koydu. 

Top toplayıcı çocuk, imrenerek seyrettiği ve 3-1 kendi takımının lehine biten maçın sonrasında, stat dışında, bir kenarda imparatorun çıkışını bekledi.

Adını koyamadığı bir duyguyla, bu kez takım otobüsünün yanına gitmeye utanıyordu. 

Bu duygunun adı “asaletti.” Bir iyilik yapmıştı ve bunu imparatorun “yüzüne vurmak istemiyordu.”

İmparator, bir elinde spor çantası, diğer elinde tepsiyle göründü. 

Top toplayıcı çocuk uzaktan izliyordu.

İmparator tam otobüse binecekken geri döndü. Tepsiye sarılı gazeteyi yırtarak açtı. Kenarda, taraftarı futbolculara yaklaştırmayan polislerin yanına gitti, kırık dökük Türkçesi’yle: 

- O bunu yer mi, diye sordu.

Polis güldü:

- Tepsiyi bile yer!

İmparator düzgün sıralı baklavanın ortasına işaret parmağını geçirerek dilimleri parçaladı. 

Ve, tepsiyi polis köpeğinin önüne koyarak otobüse yürüdü.

Çocuk, bütün gün kalbinin acıdığını hissederek, annesinin kızmayacağı en son saate kadar başı önünde, sokaklarda dolaştı.

Eve girdiğinde annesi merak içindeydi:

- Nerde kaldın oğlum? Beğendi mi baklavayı imparator ağabeyin? Ev baklavası olduğunu söyledin mi? Annem yaptı dedin mi? Diğerleri de yedi mi? Beğendilerse haftaya yine yapayım mı? Tepsi nerede?

Top toplayıcı çocuk, gözyaşlarını saklamak için habire yüzünü yıkıyordu...

Yorum Ekle

Sesini Yükselt!

Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.

Yorum yapabilmek için giriş yapınız
Henüz hiç yorum yapılmadı, ilk yorumu yapan sen ol!