Akıllı Toprak / Cüneyd Suavi'den Bilmeceler

RESİMLEYEN: OSMAN SUROĞLU

Canlılar Âlemi Düşünce Yorum Bulmacalar İslamiyet Çevremiz Genel Kültür

Arkadaşlar benden ‘kolay bilmece’ beklemeyin.

Zaten eminim ki bunu istemezsiniz. Çünkü ‘Arkadaş Dergisi’ okuduğunuz için, kolay bilmeceleri sevmezsiniz.

Bir de şu var elbette:

Kolay bilmeceler, küçük çocuklara sorulur. Oysa okuyanlar, okumayan kişilerden daha büyük sayılır. Çünkü Allah, “Oku!” emriyle başlayan Kuran-ı Kerim’de bizlere seslenerek:

“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurmuş ve okumanın önemini açıkça belirtmiştir.

Kaldığımız yerden devam edelim isterseniz.

İşte size harika bir bilmece daha, üstelik de kısacık:

 

BİR PROFESÖR MÜ AKILLIDIR, YOKSA BİR SAKSI TOPRAK MI?

Şaşırdınız değil mi?

Esasında bu bilmece herkesi şaşırtıyor. Ve hemen itiraz ederek:

“Böyle saçma bir bilmece görülmemiştir. Koskoca bir profesör, bir saksı toprakla kıyaslanmaz.” diyorlar.

Onlara hak vermemek mümkün değil.

Fakat biraz açıklama yaptığımızda, eminim ki itirazlar son bulacaktır.

En iyisi hemen cevap bölümüne geçelim:

ÇİÇEK PAZARINA GİDİP BİR MİKTAR ÇİÇEK VE MAYDANOZ TOHUMU ALSANIZ VE ONLARI BİR PROFESÖRE GÖTÜREREK: “BUNLAR HANGİ ÇİÇEKLERİN TOHUMUDUR?” DESENİZ, O HOCAMIZ BUNU BİLEBİLİR Mİ?

Bu konuda size garanti veririm ki, ziraatla uğraşmayan hiçbir profesör bunu bilemez. Çünkü ben de profesör olduğum için, bahçeme gömmek üzere aldığım ‘değişik türdeki’ tohumları; bazı hoca arkadaşlarıma sormuştum. Bu hocalar arasında bir de kimya profesörü vardı ama, tohumların hiçbirini tanıyamadı.

Elbette bilirsiniz. Tohumların çoğunluğu bir noktadan daha büyük değildir. Üstelik şekil olarak neredeyse birbirinin aynıdır. Bu yüzden o tohumları uzmanların dışında kimse tanıyamaz, “Bu karanfil, bu da papatya tohumudur. Şuradaki tohumlar da maydanoz tohumu...” diyemez bize.

İşte bütün problem burada başlıyor. Çünkü o profesörler, tohumları tanıyamazken, üzerine basıp dolaştığımız toprak, o tohumların hepsini gayet iyi tanıyor. Üstelik de ‘akılsız’ oldukları halde.

Bunu gözlerimizle görüyoruz.

Aldığınız tohumları (nerede olursa olsun) bir toprağa gömseniz, toprak o tohuma bakıp, meselâ “Bu maydanoz tohumudur.” diyor. Bununla da yetinmeyip maydanozun şeklini, rengini ve kokusunu gayet iyi biliyor. Zaten bildiği için de onu çok kısa sürede, ‘tertemiz ve kusursuz’ bir şekilde yapıyor. Biz de onu alıp afiyetle yiyoruz.

Söyleyin bakalım şimdi:

(Profesör olsa bile) O tohumun ne tohumu olduğunu bilemeyen bir insan mı akıllı, yoksa bütün tohumları gördüğü anda tanıyıp, ondan bir maydanoz veya diğer sebzeleri yapan kara toprak mı?

İnsanın kafası karışıyor değil mi?

Elbette ki “Toprak akıllı.” diyemeyiz.

Çünkü onun hem akılsız hem de şuursuz olduğunu biliyoruz.

O halde bu bilmeceyi: “Toprak bu aklı ve gücü kimden alıyor?” şeklinde sorabiliriz. Fakat bunun cevabını zaten biliyorsunuz.

Evet, toprak akılsız olmasına rağmen, Allah’ın ilmiyle o işi başarıyor.

O toprak güçsüz olsa da, o kusursuz meyveleri Allah’ın gücüyle yapıp bizlere uzatıyor. O halde daha önce gördüğümüz gibi, tohumlar da kökler gibi “Bismillah!” diyor. Yani Allah’ın ismiyle hareket edip, O’nun sonsuz kudretiyle bu harika işleri yapıyorlar.

Yoksa ağaç denilen ‘akılsız odunlar’, böyle güzel meyveleri yapmayı nereden bilsin?

Kendileri bile yardıma muhtaçlarken, bizlerin yardımına nasıl koşsun?

O halde bu ağaçları bizim yardımımıza koşturan biri var. O da elbette ki Allah’ımızdır.

Neye ihtiyaç duyarsak onu tam zamanında gönderen Rabbimiz, ‘vitamin deposu’ olan limon, greyfurt, portakal, mandalina ya da kivi gibi nefis meyveleri, kış mevsiminde vermiyor mu bize?

Karpuz, kavun, üzüm gibi sulu meyveleri de, yaz sıcağıyla bunalan insanlara ikram edip, o sonsuz merhametini göstermiyor mu?

O odunlar kendilerini bile bilemezken, bizim ihtiyacımızı nereden bilecekler?

Demek ki bizleri bilen son derece merhametli bir Rabbimiz var.

Çok şükür ki O’na “gönülden” inanıyor ve kendisine her fırsatta şükrediyoruz.

Bütün bunlara rağmen, bazı akılsız insanlar:

“Meyveleri ‘doğa’ yapmış.” diyebiliyor. Ve o güzel hediyeleri Rabbimize değil de doğaya veriyor. Eğer onlardan birine “Doğa nedir?” diye soracak olursanız, “Hava, su, toprak ve güneş gibi şeyler.” diyeceklerdir size.

Bu sefer de onlara şunu sorun:

“Size göre meyveleri (mesela pembe kirazı), kiraz ağacının altındaki toprak yapmışsa; o kara toprak içinde ‘kiraz tadı’ bulunması gerekmiyor mu?

Toprağı tadın bakalım, kiraz gibi tatlı mı?

Yine dediğiniz gibi, kirazın yapılmasında suyun tesiri varsa, ağaç altındaki suyun ‘kiraz gibi kokması’ gerekmez mi?

Herkes çok iyi bilir ki, suyun veya toprağın rengi kırmızı değildir. Kirazın tadı da onlarda yoktur. Bu durumda toprak ve su, (kendisinde olmayanı) o güzel kirazlara nasıl verebilir?

Sizin cebinizde hiç para bulunmasa, bir fakire para verebilir misiniz?

Elbette hayır.

Ama bu duruma rağmen veriyorsanız, belli ki o para başkasına aittir.

İşte su ve toprak da, kendisinde olmayanı Allah’tan almış. Ve yine Allah’ın izniyle o mis gibi kokuları, o harika renkleri ve bizi kendimizden geçiren o güzel tatları, Allah’ın kudreti ile meyvelere dağıtmış. Böylelikle son derece akılsız olan toprak, çok akıllı insanların bile yapamadıkları ‘muhteşem işleri’ yapacak hale gelmiş.

Şimdi durum anlaşıldı, öyle değil mi?

Bu harika bilmeceyi çözdükten sonra, bir tabak meyveyi hak etmedik mi sizce?

Çok iyi bilirsiniz ki meyveleri yemeden önce yıkıyoruz.

Ve şükür vazifemizi de asla unutmuyoruz.

Haydi, afiyet olsun!

Yorum Ekle

Sesini Yükselt!

Yorumunu Herkesle Paylaş En Çok
Beğeni Alan Yorum En Üstte Yayınlansın.

Yorum yapabilmek için giriş yapınız
Henüz hiç yorum yapılmadı, ilk yorumu yapan sen ol!